Sanat eğitmeni, ressam Luna Tülay hayatının detaylarını, sanata, kişisel gelişime olan ilgisi ve köklerini bizimle paylaşıyor.


Sanata ilgi bence herkeste çocukluktan başlar, elbette genlerde de vardır ama sizi büyüdüğünüz ortam yönlendirir. Bende de öyle oldu anne baba özellikle yanınızda bulunan insanların bir olaya, nesneye bakışı onu nasıl dönüştürdüğü her zaman rol model olur. Ağaç yaşken eğilir. Sanatta yetenek önemlidir ama yeterli değildir. Babam kendi kendine keman çalardı, bana da notalara nasıl ritim tutacağımı öğretirdi fakat kendisini erken kaybettim. Annem de şifacı toplumun iyiliği için çok çalışan bir insandı. Hala da altıncı hissi, sezgileri açısından bana örnektir. Sanat yönümü babamdan kişisel gelişim konusundaki yönümü de annemden aldığımı düşünüyorum.

Mersin’de dünyaya geldim. Uzun yıllar Mersin’de Tarsus’da yaşadım, eğitimimi orada aldım. Türkiye’deki yaşanmışlıklarımı toplayarak buraya geldim. Zaten aslen Kıbrıslıyım. Şöyle ki Kıbrıs’ta herkesin bildiği ilk Türkçe gazete olan Söz gazetesini çıkaran Mehmet Remzi Okan büyük amcamdır. Kendisi 19 Mayıs’ta Atatürk Samsun’a çıkacağını zaman haber yaparak, onu destekleyen bizim geleceğimizdir diyen ilk kişidir. Amcam o yıllarda ben bu halkın sözcüsü olacağım diyerek söz ismli bir gazete çıkarmaya karar veriyor. Atatürk cumhuriyetin ilk bütçesi ile Türk alfabesi matbaası sipariş ettiği zaman eline amcamın da faturası geliyor ve o zaman Kıbrıs’tan da böyle bir sipariş gittiğini işitiyor. Böylece iletişimleri gelişiyor. Amcamın faturasını da Atatürk ödeyerek bu bizim Kıbrıs’a hediyemizdir diyor.

Biz tam anlamıyla Atatürkçü bir aileyiz. Vakti zamanında Okan soyadını da ailemize Atatürk uygun görmüştür. Soyadımdan, atalarımdan büyük gurur duyarım. Elbette babam ile amcamın iletişim kurması o yıllarda çok kolay değildi ama evimizde söz gazetesinin nüshalarını her zaman hatırlarım. Amcam her zaman bu topraklara hizmet etmiştir, babam da her zaman doğduğumuz topraklara verilecek hizmetlerimiz var demiştir. Sanırım bunlar hep benim kulağıma çalındı. Tabii daha sonra amcamın kızı Bedia Okan da ilk kadın gazeteci olarak tarihe geçti. Ben adaya geldiğimde Fevzi Kasap Bedia Okan belgeseli çekerken, o süreç içerisinde kendisi ile ilk kez İzmir’de buluştuk. Doksan yaşını geçmişti. Sanırım halam bunca yıl beni bekledi. Torun olarak beni ilk kez görmüştü. Kısa süre sonra da aramızdan ayrıldı. Hayatım film gibi senaryodur. Aslında ben duygusal olarak bu topraklara, köklere olan bağlılığımdan ötürü buraya yeniden dönüş yaptım. Babam her zaman köklerinizi bulun, köklerinizle bağlarınızı koparmayın derdi. Ben de öyle yaptım. Bu bir manevi göçtür, duygusal tamamlanmadır. Ben de işte böylece her şeyimi geride bırakıp köklerime geri dönmüş oldum.”


Sanat eğitimi önemli bir rehberliktir

Her bireyin kendini ifade etme yolunu bulması üzerine temellenen bir sanat eğitim tarzı olduğunu söylüyor Luna Tülay… Bu düşüncesini bizim için biraz daha detaylandırıyor.

Her sabah uyandığınızda size yataktan kalkıp, giyinip, bir şeyleri yapma şevki veren sizin yaşam amacınız nedir sorusunu bulmamız aslında bizim şerh yöntemimizdir. Nelerden keyif alırsınız, yemek yapmak mı, makyaj yapmak mı, sohbet etmek mi? tüm bunların cevabını bulduğunuzda, kendinize güven alanı oluşturduğunuzda hem kendinizin hem de etrafınızın güven, sevgi, huzur alanını oluşturmuş oluyorsunuz. Benim uzun yıllar yaptığım eğitimlerin yanı sıra insanları dinlediğimde anladığım şey şu oldu. Kişi ne yaparken mutlu olduğunu bazen kendisi keşif edemiyor. Bazen kişi nereye nasıl yönleneceğini bilemiyor. Bunu güzel sohbetler, anlatımlarla buluşturup o suyun akacağı kanalın önüne yolu açtığınız zaman hatta o su taşmasın diye korumaya alırken daha güzel kanalize edebiliyorsunuz. Gitmesi gereken yere de daha güzel ulaşıyor. Benim insanlara vereceğim en önemli fayda, kendi içlerinde, bir rehber olarak, sanat eğitimi almalarını sağlamaktır diye düşünüyorum.

Çünkü sanat eğitimi önemli bir rehberliktir diye düşünüyorum. İnsanın duygusunu dışa vurması, çığlık atacaksa nasıl çığlık atacağını öğretmek, çığlık atmaya teşvik etmek lazım. İçine çok kapanık yaşayan, kendisi sadece resimle ifade eden insanlar vardır. Ben bunları ortaya çıkarmaya çalışıyorum. İnsanlara kendilerini ifade etmenin yolunu göstermeye, ayna olmaya çalışıyorum. Her zaman söylediğim bir söz var kişi ancak aynasını bulursa tamamlanır. Benim ismim Nermin Tülay Okan. Luna ismini ise aldığım şaman eğitimleri de aldığım için oradaki hocamın ek olarak kişisel gelişim eğitimlerinde kullanmamı salık vermesi üzerine kullanmaya başladım. Dokuz yıldır kullanıyorum. Artık benimle bütünleşti.

“Şiirde kelimelerin anlamı, resimlerimde nesnelerin anlamı değişir”

2000 yılından bu yana yedi kişisel sergiye imza atan sanatçı Kıbrıs’taki ilk sergisini Göklerden Köklere isimli ile Art Space’de açtı. Tüm sergilerde gül ağacı, mavi kurdele, inşaat teli, ağaç yaprağı gibi nesneler ortak kullanılıyor, renklerle anlam bütünlüğü yakalanıyor. Elbette tüm bunların özel bir nedeni olmalı diye düşünüyorum.

Geçmişten bugüne aslında anlattığım bir nesnenin hayal dünyasına göre şekilleniyor olması. Şiir yazmak gibi biraz bu, nasıl ki kelimelerin anlamı şiirde değişebiliyorsa benim de kullanımıma göre nesnelerin anlamı değişiyor. İlk sergimde artık hayatta olmayan birisine sit bir tıraş bıçağı kullanmıştım. Kullandığım bir tıraş bıçağı bir kelebek gövdesine dönüşmüştü. Ölen birinin yeniden dünyaya dönüşü gibi, pek çok bağdaştırma kurulabilir. Özgürlük olabilir, gökyüzü olabilir. Sizin göğe bakma durağınız olabilir. Bir gül dalında gülün kendi anlamı yanında, bir çiçek de anlaşılabilir, marangozların kullandığı gül ağacı kaplamalarından arta kalanları alarak yaptığım yapraklar, gül kaplama plakaları ve bunlar üzerine yapılan resimlerim de var. Ağacın yaprağını resimlerimde kullanırken bazen bir tanesi gerçek olur bir tanesi boya olur. Bana göre hayat da böyledir, varlık ve yokluk dünyasıdır. Bir diğer resimde kurdele gerçektir. Aslında resimlerimde tutan, tutulan, duygular nesneller hepsi bir arada. Hiçbiri tek başına zaten değil. Bir kıyafeti giydiğimiz zaman bile anlara dair buluşturmalarımız olur. Duygusal bağlar kurarsınız. Ben zaten insanların kullandığı nesneleri onları nasıl dönüştürdüklerini de çok önemserim

"Luna Tülay’ın sergisine bütünsel olarak baktığımda yüzünü hep doğaya döndüğü duygusuna kapılıyorum."

Kesinlikle doğa özümüz aslında. Biz de doğadanız, doğaya döneceğiz. Doğanın nesnelerin kalabalığı anlattığını düşünüyorum. Benim resimlerimde figür yoktur. İlk kez bir figürlü çalışmayı seyir defterim isimi ile tek bir küçük resimde kullandım. Yoksa hep figür olmadan çalıştım. Kalabalığı ve insanlar onların kullandığı onları birleştiren nesnelerle anlatmayı seviyorum. Bir ayak izi ile insanın kendisini anlatıyorum. Bir ayak izinin insanın nasıl iz bıraktığını anlattığını düşünüyorum. Doğrudan bir insanı resmetmektense onun bıraktığı izlerle, imgelerle anlatmayı daha çok seviyorum.

"Hayatta tesadüf yoktur denklik vardır"

Özne, uçma, bahar imgeleri, aidiyet, göğe bakma durağı, kelebek etkisi… sanatçının sergi isimlerinden bazıları. Her biri içinde çok derin anlamlar barındırıyor.

Hepsi katman katman evet, mesela öz, özne ve öz ne? Ben duygusal bir insanım. Bunu kabul etmem lazım. O nedenle kişisel gelişimi insanlara anlatmayı, kişilerin kendileri ile olan ilişkilerine önem veririm. Bizim iki yüzümüz var. Hem doğaya, hem köklere, toprağa hem de gök yüzüne bakmamız gerektiğini düşünürüm. O nedenle her yaptığım resim sadece tek bir anlamı ile değil ikinci anlamı ile insanları düşünmeye yönlendirmek isterim. Özneden sonra uçmak geldi. O da uçtan türedi. Sanırım ben de resimlerimle şiirler yazılar, metinler yazıyorum. Kelebek etkisi zaten sadece var olduğu her bir dokunuşun insanın kendi varlığının dünyadaki bir şeylere katkısı olabileceğinin yanı sıra bulunduğu ortamlara dair enerjisel etkisini de sergi boyunca da göstermişti. Bu kelebek etkisi sergim tam da Gezi Parkı olaylarının içine denk gelmişti. Bu bile tesadüf değildi aslında. Tüm bunlar bir buluşmadır diye düşünüyorum. Hayatta tesadüf diye bir şey yoktur, denklik vardır. Buna te da deniliyor. Denkliklerle bir yerde olmam gerektiğine inanıyorum.

Kıbrıs’ta ilk kez açılan bugüne kadar yapılan tüm çalışmalarınızı kapsayan sergi Seyir Defterim. Yine çok anlamlı bir başlıkla sanatçı hayatına adeta bizi yolculuğa çıkarıyor.

ARUCAD Üniversitesi bünyesinde yaşam boyu eğitim merkezinde resim atölyeleri düzenleyen sanatçı burada da aslında biz yetişkinler için çok önemli işlere imza atarak, katılımcıları adeta değiştirip dönüştürüyor.

ARUCAD Üniversitesi bünyesinde resim atölyeleri derslerimi koordine ediyorum. İnsanların yaşam neşelerine üretimlerine, yıllardır bastırdıkları içlerindeki yetenekleri dışarıya vurabilmelerine dair elimden ne gelir diye katılımcıları önce izliyorum bakıyorum, onlarla zaman geçiriyorum. Ardından olabilecekleri en yüksek çalışma grubu ile onları buluşturmaya çalışıyorum. Bahar aylarında çalışma yerlerimizi de değiştiriyoruz. Resim atölyesi kısmında kişiyi nasıl kendi kendi ile buluştururum kısmında araştırmalarımı kendi gözlemlerime dayandırıp hiçbir bakıya uğratmada, kendimce tekniklerimle oradan ilerlemelerini, oradan kendilerine yol bulmalarını sağlıyorum. Simge Çerkezoğlu 20 Aralık 2020